9 Kasım 2015 Pazartesi

Felsefi Akımlar Notları-Felsefe Nasıl Öğrenilir?

Felsefe

Akımlar:
Rasyonalizm (Akılcılık)
Empirizm (Deneycilik)
sensüalizm (Duyumculuk)
Kritisizm (Eleştiricilik)
Pozitivizm (olguculuk)
Neopozitivizm (Analitik Felsefe) (Mantıkçı Empirizm)
Entüisyonizm (Sezgicilik)
Pragmatizm (Faydacılık)
Fenomenoloji (Görüngübilim)
Sofizm (Kuşkuculuk)
Septisizm (Kuşkuculuk Şüphecilik)
Sensüalist Septisizm (Duyumcu kuşkuculuk)
Nihilizm (Hiççilik)
İmmoralizm (Ahlak anlayılarını reddetme)
Taoizm(Hiççilik)
Realizm (Gerçekçilik)
Oluşçuluk (Süreç Felsefesi)
Düalizm (ikicilik)
Hedonizm (Hazcılık)
Egoizm (Bencillik)
Anarşizm (Baştanımazcılık)
Egzistansiyalizm (varoluşçuluk)
Teizm (Tanrıcılık)
Deizm (Yaratanclık)
Panteizm (Tüm tanrıcılık)
Politeizm (Çoktanrıcılık)
Monotezim (Tektanrıcılık)
Ateizmdir (Tanrı tanımazlık)
Agnostisizm (Bilinemezcilik)
Stoacılık (Kadercilik)
Hümanizm (İnsancıllık)
Neoplatonizm (Yeni Eflatunculuk):
Aristotelizm
Atomizm
Patristik Felsefe
Skolastisizm
Nominalizm (Adcılık)
Voluntarizm (İstenççilik)
İşrakizm (Işıkçılık)
Meşşaiye (Yürüyenler)
Materyalizm (Maddecilik)
İdealizm (Fikircilik)
Kartezyenler (Descartesciler)
Monizm (Bircilik):
Spiritüalizm (Ruhçuluk)
Romantizm
Relativizm (Görecelilik)
Metafizik (Fizikötesi)
Mistisizm (Gizemcilik)
Paradigma (Görüş açısı)


Rasyonalizm (Akılcılık) :
Rasyonalizme göre zorunlu kesin ve genel geçer bilgilere ancak akılla ulaşılır. O halde doğru bilginin kaynağı akıldır. Duyu organlarının verileri geçici ve doğruluğu kesin olmayan bilgilerdir ve bu verilere güvenilemez. Felsefe evreni ve insanı kavrarken aklı kullanarak doğru bilgilere ulaşabilir.
Temsilcileri: Sokrates Platon Aristoteles Farabi Descartes Spinoza Leibniz Hegel

Empirizm (Deneycilik) :
Doğru bilgiye duyu verileri ve deneyle ulaşılabileceğini savunan akımdır. İnsan aklında doğuştan bilgi olmadığını ve bilgiye dış dünyadan gelen deney verileri ile ulaşılabileceğini ileri sürer. Bilginin kaynağı deneydir. Empirizm deneye dayanan fiziği temel alır. Empirizmin ilk örnekleri ilkçağda Epiküros’ta görülür. Ona gör bütün bilgilerin ilk kaynağı duyudur.
Temsilcileri: John Locke David Hume

Sensüalizm (Duyumculuk):
beş duyu verisinin verilerini doğru kabul eden görüş. Empirizmi doğrudan duyu algısı olarak kabul eder. Duyu algılarının dışındaki bilgi kaynaklarını reddeden görüş zihnin soyutlama gücüyle elde ettiği kavramların bilgi olduğunu da reddeder.
Temsilcileri: George Berkeley Condillac

Kritisizm (Eleştiricilik) :
Kristizm bilgi teorisine aklı inceleyerek yaklaşmaya çalışır. Bunun için de bilgiyi sağlamada aklın rolünü ve deneyin rolünü ayrı ayrı ele alarak rasyonalizmle empirizmi uzlaştırmak ister.
Temsilcisi: Immanuel Kant

Pozitivizm (Olguculuk) :
Pozitivizm de 19. yüzyıla damgasını vuran doğa bilimlerinden etkilenerek doğmuştur. Pozitivizm ancak duyu verilerine ve deneye dayanan olgusal dünyanın bilinebileceğini ve bu bilgiye de bilim aracılığı ile ulaşılabileceğini savunur. Deneyle denetlenemeyen her türlü felsefi soru anlamsızdır. Bu yüzden olguların arkasında yatan nedenler değil olguların arasındaki ilişkilerin bilgisine ulaşmayı amaçlamak gerekir.
Temsilcisi: Auguste Comte

Neopozitivizm (Analitik Felsefe) (Mantıkçı Empirizm):
Analitik felsefe felsefeye bilimlerin dilini analiz etmek işlevi yükler. Böylece felsefe düşünsel bir etkinlik alanı olmaktan çıkarılır yalnızca dil analizleri yapan bir alan haline getirilir. Felsefe bilimlerin dilini çözümleyecek onların kavram yapılarını araştıracaktır. Bunu yaparken de sembolik mantığı kullanacaktır.
Temsilcisi :
Ludwig Wittgenstein Schlick Rudolf Carnap ve Reichenbach’dır.

Entüisyonizm (Sezgicilik) :
Kesin ve değişmez bilgilere sezgi aracılığı ile ulaşılabileceğini savunan akım enstüisyonizmdir.
Temsilcileri: Henri Bergson Gazali

Pragmatizm (Faydacılık) :
Bilgiye fayda açısından yaklaşan pragmatizm bir yaşam felsefesidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde doğan bu akım felsefi bir akım olmanın ötesinde geniş halk kitlelerinin yaşam biçimine dönüşmüştür. Temeli İlkçağ filozoflarından sofistlere kadar inen pragmatizm bilgiyi faydaya dayandırır. Pragmatizme göre ne ki faydalıdır o bilgidir ne ki bilgidir o faydalıdır.
Temsilcileri: William James John Dewey

Fenomenoloji (öz-görüngübilim) :
Fenomenoloji pozitivizmin duyusal verileri yani olguları ön plana çıkaran anlayışına karşı “genel objeler” in ruhsal (tinsel) olarak kavranabileceği anlayışını ortaya koyar. Görünenler (fenomenler) içinde bulunan “öz” doğru bilgidir ve bu “öz” ancak bilinçle kavranır.
Temsilcisi: Edmund Husserl

Sofizm (Kuşkuculuk):
Sofist felsefe İ.Ö. 5. yüzyılda doğa filozoflarına tepki olarak doğar. Sofistlere göre duyu verileri insanlara göre değiştiğinden kesin bilgilere ulaşmak olanaksızdır. Bu yüzden bilgi görelidir (relatiftir).
Temsilcisi: Protagoras Gorgias

Septisizm (sistematik kuşkuculuk şüphecilik) :
Kuşkucu Pyrhon (Piron) ve Timon verilen her yargının çelişiği için de güçlü nedenler olduğunu söyleyerek hiçbir konuda kesin yargıya varılamayacağını ileri sürer.

Sensüalist Septisizm (Duyumcu kuşkuculuk):
Sextus Empricus’a göre doğru bilgi olanaksızdır. Çünkü;
Aynı şeyler farklı insanlarda farklı etkiler yapar.
Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır.
Algılar içinde bulunduğumuz duruma göre değişir.

Nihilizm (Hiççilik) :
Nihilizme göre hiçbir varlık gerçekten var değildir ve varlığı var olan olarak kabul eden görüşlere karşı çıkar. Ancak daha genel bakıldığında nihilizm hiçbir değer ve kural tanımayan bir görüştür ve toplumda düzeni sağlayan tüm otoriteleri reddeder. Nihilizm bu biçimiyle siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur.
Temsilcileri: Gorgias W.F. Nietzsche

İmmoralizm (Ahlak anlayılarını reddetme):
Ahlakın dışlandığı bu felsefi anlayışın en önemli temsilcisi Friedrich Nietzsche’dir. Nietzsche kendi çağına kadarki ahlak anlayışlarını reddederken immoralisttir. Ancak “üst insanın” ahlakının egemen olması gerektiğini söylerken de moralisttir.

Taoizm (Hiççilik):
Nihilizmin bir başka biçimi de İlk Çağda Çin’de görülen taoizm’dir. Lao-Tse’nin kurduğu taoculuk gerçeğin tüm çeşitliliğine karşın “bir” (Tao) olduğunu ve bunun adının biçiminin maddesinin görüntüsünün olmadığını savunur. Aldatıcı olan dünya varlıktan yoksundur.

Realizm (Gerçekçilik) :
Varlık vardır anlayışı realizmdir. Realizm varlığın insan bilincinin dışında insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizmle ilgili bir başka tartışma konusu da varlığın ne olduğu problemidir.

Oluşçuluk (Süreç Felsefesi):
Bu görüşün ilk temsilcisi İlk Çağ doğa filozoflarından Herakletios’tur. Herakleitos’a göre evrenin ana maddesi (arkhe) ateştir ve her şey ateşe dönüşecektir. Bu süreçte evrende her şey değişir. Değişimin temeli karşıtların çatışmasından doğan uzlaşma oluştur. “Değişmeyen tek şey varsa o da değişmenin kendisidir.” Herakletios değişmenin düzenine logos (akıl) adını verir.
Temsilcileri: E. Mach H. Bergson ve N. Whitehead

Düalizm (ikicilik):
Materyalizmle idealizm arasında bir uzlaşma çabasıdır. Descartes’a göre varlık madde ve ruh olmak üzere iki cevherden oluşur. Ruhun işlevi düşünmek maddenin işlevi uzayda yer kaplamaktır. Evrendeki nesne dünyasındaki varlıklar salt madde Tanrı ise salt ruhtur. İnsanda madde ve ruh bir aradadır.

Hedonizm (Hazcılık):
İnsanın haz duyduğu şeylerle mutlu olabileceğini savunur. Haz duyulan şeyler öznel olduğundan evrensel bir ahlak yasasından söz edilemez. Bu görüş ilkçağ düşünürlerinden Aristippos’a göre “iyi” nin ve “kötü” nün ölçütü hazdır. Haz veren şeyler “iyi” acı veren şeyler ise “kötü” dür. Epiküros’a göre ise insan acıdan kaçarak ve hazza yönelerek mutlu olur.

Egoizm (Bencillik):
İnsan eylemlerinin kökeninde “ben sevgisi” vardır. Ahlak ise insanın kendini koruma güdüsünün dışa vurulmasından başka bir şey değildir. Bu görüşü savunan T. Hobbes’a göre insanda hayvanlarda olduğu gibi “kendini sevme” ve ”kendini koruma” içgüdüleri vardır. Dolayısı ile insan doğası gereği “bencil” dir. Bencil olan insan her şeyden önce kendi “çıkar” ını düşüneceğinden evrensel bir ahlak yasası yoktur.

Anarşizm (Baştanımazcılık):
Toplumsal yaşamı düzenleyen tüm kurum ve kuralları reddeden anarşizm doğal olarak ahlak kurallarının egemenliğini de reddeder. Bireysel iradenin her şeyin üstünde olduğunu savunulur.
Temsilcileri: Proudhon Bakunin Kropotkin ve Stirner

Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk):
insanın yaşamını kendisinin kurması açısından özgür olduğunu savunur. Kierkegaard Heiddegger Jaspers ve Sartre’a göre insan kendi varoluşunu kendisi yaratır. Bir bıçak önce zihinde tasarlanır sonra yapılır. Bıçak için özgür seçim yoktur. Sadece insan değerlerini kendisi yaratır ve özgür iradesi ile yolunu seçer. O halde insanın “varlık” ı “öz” ünden önce gelir. İnsan ahlaki olarak “varlık” ı “öz” ünden önce gelir. İnsan ahlaki olarak “iyi” ve “kötü” nün ölçütünü topluma göre değil kendi öz iradesi ile belirlemelidir. Bu nedenle evrensel bir ahlak yasasından söz edilemez.

Teizm (Tanrıcılık):
Evreni ve insanı yaratan öncesiz ve sonsuz bir Tanrı’nın varlığını kabul edip Tanrı’nın aynı zamanda dünya ile sürekli ilişki içinde olduğunu kabul eden görüş Teizm’dir. Teizme göre Tanrı dünya ile ilişkisini dinler aracılığı ile kurar. Bu görüşte olanlar Tanrı’nın varlığını açıklamak üzere şu kanıtları ileri sürerler

Deizm (Yaratanclık):
Deizm Tanrı’nın evreni kendi yasalarına göre işleyen bir düzen olarak yarattığını savunur. Ancak yaratan ve düzeni kuran Tanrı’nın evreni kendi başına bıraktığını kabul eder. Bu yüzden deizm dinsel dogma ve ilkelerin varlığını kabul etmez. Deizm’e göre Tanrı’nın vahiy mucize gibi kanıtlara gereksinimi yoktur.

Panteizm (Tüm tanrıcılık) :
Panteizm Tanrı ve evreni bir gören özdeş gören anlayıştır. Bu görüş Tanrı’yı doğanın dışında düşünmez.

Politeizm (Çoktanrıcılık):
Tanrının birden fazla olduğunu savunan inanış eski yunan inanışında olduğu gibi.

Monotezim (Tektanrıcılık):
bir yaratıcı olduğunu kabul eden inanış sistemidir müslümanlık hristiyanlık yahudilik gibi.

Ateizmdir (Tanrı tanımazlık):
Ateizm tanrı’nın varlığını reddederek evreni evrene dayanarak açıklamaya çalışır. Bu nedenle ateizmi savunan düşünürler genelde materyalisttir. Ateizm tanrı’nın varlığını şu nedenlerle reddeder

Agnostisizm (Bilinemezcilik):
Tanrı’nın var olup – olmadığının bilinemeyeceğini savunan görüştür. Örneğin sofist düşünürlerden Protagoras “Tanrılar üzerine bilgi edinmekte çaresizim; ne var oldukları ne de olmadıkları ne de ne şekilde oldukları üzerine …” Agnostisizm adını ilk kullanan Thomas Huxley’e göre duyularımızla kavrayamadığımız şeyler konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz. Tanrı da duyularla kavranamadığı için var olup-olmadığını söylenemez.

Stoacılık (Kadercilik):
Dünya bir amaca göre düzenlenmiş sistemdir. Varlıklarda bu sistemde ahenkli bir bütündür. Bu bütünün bir parçası olan insan bütünün amacına uygun davranmalıdır. İnsanın amacı olan mutluluk Mutluluk erdemdir. Erdem doğaya uygun yaşamaktır. Hepsi insan iradesinin Tanrı iradesine uygun düşmesinden ileri gelir. İnsan kendini dünyanın gidişinden kendini ayıramayacağına göre yapılacak iş dünyanın gidişini olduğu gibi benimsemektir. Bu nedenle insan gereksiz sıkıntı ve tasalardan uzaklaşmalıdır.
Temsilcileri: Epiktetos ve Kıbrıslı Zenon

Hümanizm (İnsancıllık):
Rönesnas’ın işlediği ilk konu insandır
İnsanı arayan insanın özü ile bu dünyadaki yerini sorgulayan çalışmalara denir.

Neoplatonizm (Yeni Eflatunculuk):
Aristocu skolastiğe karşı Platon sevilmiştir.
Platon akademisi kurulmuştur. Platon’un güzeli baş idea arasına alması Rönesans felsefesinin platonu benimsemesine sebep olmuştur. Ayrıca platonun mistik yapısı da Rönesans ’ın din yapısına uygundu. Bu sebepler Platonizmi doğurmuştur.

Aristotelizm (Aristoculuk):
Aristo’yu ortaçağın yanlış yorumladığına inanan bir takım düşünürler Aristo’nun fikirlerine yeniden yöneldiler. Aristoculuk skolastisizmden uzak bir şekilde yeniden yorumlanmıştır.

Atomizm (Yeni maddeclik):
Rönesans atomculuğu Epiküros’a dayanır. Epiküros skolastik felsefenin etkilerinden ayıklanarak yeniden anlanmaya çalışılmıştır. Böylece yeniden canlanan atomcu felsefe skolastiğe karşı çıkmıştır.

Patristik Felsefe (Kilise babaları felsefesi):
Hristiyanlık dinine antik felsefe ile şekil verme görüşlerinin ilkidir.
Kilise babalarının felsefesidir. Hristiyan öğretilerinin temellendirilmesine çalışmışlardır.
2-6.yy larda yaşamışlardır. Kilise babaları aynı zamanda din adamıdır.
Temsilcisi: Augustinus

Skolastisizm (Kilise okulları felsefesi):
Patristik felsefenin sistematik halidir. Skolastik felsefede Aristotales felsefesinin ağırlığı vardır. Skolastik felsefe okul felsefesidir. Din adamı yetiştiren manastır ve katedraller de geliştiği için schola felsefesi ortaya çıkmıştır. Bu dönem felsefeyi dinin doğrularına uygulayıp inanç konularını kavranılır kılmayı amaçlar. Skolastik kiliseye bağlılık ve her türlü eleştiriye kapalılıktır. (dogmatizm)
Temsilcileri: Aquinalı Thomas Anselmus Ockhamlı William

Nominalizm (Adcılık):
Skolastiğin önceki dönemlerinde belirlenen ideaların zihnin ürünü olan ad’tan ibaret olduğunu savunan görüştür. Kurucusu Ockhamlı Williamdır. Felsefe ile bilimlerin dinden bağımsızlığına yol açmıştır. Rönesans felsefesine zemin hazırlamıştır.

Voluntarizm (İstenççilik):
İradenin aklı karşısındaki üstünlüğünü ileri süren görüştür. Duns Scotus’a göre insanı bilgiye ***üren iradesidir. İnsanın kilise karşısında özgür olmasına yol açmıştır. Rönesans felsefesine zemin hazırlamıştır.

İşrakizm (Işıkçılık):
İslam felsefesinin eski doğu din ve felsefesinden etkilenmesiyle oluşmuştur.
Mistik bir yapısı vardır. Yeni eflatunculuktan etkilenilmiştir. Akla karşıdır. Kurucusu Sühreverdi’ dir. İşrak aydınlanma manasındadır. İşrak insanın içine doğan ışık (sezgidir) Doğruya akıl sezgi ve benliğin arınması ile ulaşılır.

Meşşaiye (Yürüyenler):
İslam düşüncesi ve Aristo felsefesini uzlaştırmaya çalışmışlardır. Aristo felsefesini kendilerine rehber edinmişlerdir. Akıl ile İslam inançlarını açıklamaya çalışmışlardır. En önemli temsilcileri Farabi İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd’tür. Aristo’nun izinde yürüdükleri için bu felsefeye Meşşai (yürüyen) felsefesi denir.

Materyalizm (Maddecilik):
Varlığın insan zihninden bağımsız olarak var olduğunu kabul ederler ve maddi cinsten bir şeyt olduğunu savunurlar. Materyalizm çatısı altında toplanırlar. Materyalizme göre gerçekten var olan “madde”dir. Demokritos Hobbes Lametrie Marx

İdealizm (Fikircilik):
Varlığın ilk ve en önemli ögesinin idea olduğunu öne felsefi öğretiye idealizm denir. Varlığı idea kabul eden filozoflardan Platon Aristoteles Farabi ve Hegel'dir.

Kartezyenler (Descartesciler):
Descartes’in öğrencilerine denir aklı ön plana çıkarmışlardır.

Monizm (Bircilik):
Beden ve ruh gibi iki cevher değil bir cevher var diyen görüş

Spiritüalizm (Ruhçuluk):
Var olanların özü ruhtur diyen görüş.

Romantizm (duygusalcılık):
Kant’ın insan zihni ve ruhunda kabul ettiği her şeyin dış dünyada da var olduğunu kabul edenlere denir. A.de Musset

Relativizm (Görecelilik):
her şeyin kişiden kişiye değiştiğini mutlak ve değişmezin olamayacağını savunan görüş.

Metafizik (Fizikötesi):
Duyusal olanın üstünde olanı araştıran ve ruh cin peri vs varlıklarla uğraşan daldır.

Mistisizm (Gizemcilik):
Doğaüstü güçlerin var olduğu ve bunlarla ilişki kurulabileceği temelini savunan görüş.

Paradigma (Görüş açısı):
olguları açıklamaya yönelik kanılar inançlar ve değer yargılarından oluşmuş bir çerçevedir. Bilim adamının dış dünyaya bakışını belirleyen bir kuramdır.

6 Kasım 2015 Cuma

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Kısa Notlar

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ve Sanatçıları


CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI (ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI)

Milli Edebiyat akımındaki “dilde sadeleşme, hece ölçüsünü kullanma” gibi çabalar, Cumhuriyet döneminde de sürmüştür. Yeni devletin temellerinden biri olan halkçılık ilkesi sanatta halka gitmenin, halkla kaynaşmanın yolunu açmıştır. Böylece sade bir dille, hece ölçüsüyle, Anadolu’yu, doğa güzelliklerini, halkın yaşayış ve coşkusuyla ele alıp anlatmak üzere yazılan şiirler çoğalmıştır. Şiirin yanı sıra, hikaye, roman, tiyatro türlerinde önemli teknik gelişmeler olmuştur. Bu dönemde ortaya çıkan başlıca edebiyat toplulukları şunlardır:

BEŞ HECECİLER
Şiirde hece ölçüsünün egemen olmasını esas alan Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon’dan oluşan şairler topluluğuna Beş Hececiler denmiştir. Bunlar, belirli ilkeler çevresinde toplanıp bütünleşmiş, onları savunmuş kişiler değildir. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını, Anadolu’nun yaşayışını coşkuyla işlemişlerdir. Ancak halkın hayatını yeterince tanıyamadıkları için şiirleri Romantik bir halkçılık anlayışından kurtulamamıştır.

 Özellikleri

 1-Ferdi duyarlılıkları,eski korsan hikayelerini,yurt köşelerini ve    
     Anadolu  gerçeklerini şiire aktarmışlardır.
2-Yerli milli bir sanat ve tarih motifleri yaşanan hayat dilimleriyle
     örülü bir memleket edebiyatı meydana getirmeyi amaçladılar.
3-Hece ile serbest müstezatlar denemişlerdir.
4-Mısra kümelendirmede dörtlü esasına bağlı kalmayıp yeni yeni
    biçimler aramışlardır.
5-Bir olay ya da hikaye anlatmak için beyit beyit uzun şiirler
   yazdılar.
6-Nesir cümlesini şiire aktarmışlardır.
7-Toplumsal konuyla uğraşmamış kişisel konularda şiirler
    yazmışlardır.
8-Memleket konularıyla fazla ilgilenmemişlerdir.

HALİT FAHRİ OZANSOY
Aruzla şiire başlayan şair, daha sonraları hece veznine yönelmiştir. Şiirlerinde çoğunlukla egzotik sahnelere, hüzün ve melankoli gibi bireysel duygulara, aşk ve ölüm temalarına yer vermiştir. Şair ve yazardır.

Eserleri :
Şiir kitapları : Rüya, Cenk Duyguları, Efsaneler, Sulara Dalan Gözler, Gülistanlar, Harabeler.
Romanları : Aşıklar Yolunun Yolcuları, Sulara Giden Köprü.
Oyunları : Sönen Kandiller, Baykuş, Hayalet.
Anıları : Edebiyatçılar Geçiyor, Eski İstanbul.

ENİS BEHİÇ KORYÜREK
Şiire aruzla başlamıştır. Hece ile yazdıklarında aşk duygusuna yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında milli duyguları ve kahramanlıkları işleyen şiirler yazmıştır. Şiirlerini Miras, Güneşin Ölümü adlı kitaplarda yayımlamıştır.


YUSUF ZİYA ORTAÇ
Önceleri aruzla yazan şair, Beş Hececiler’den biri olarak adını duyurdu. Şair ve yazardır. Akıcı, sade ve halkın kullandığı sözcüklerle mizah ve mizah dışı şiirler yazmıştır. Düz yazıyla yazdığı eserlerinde Türkçenin sağlamlığı ve kıvraklığını mükemmel işlemiştir. Düz yazılarında üslup ustası kabul edilmiştir.

Eserleri :
Şiir Kitapları : Akından Akına, Cenk Ufukları, Bir Servi Gölgesi, Kuş Cıvıltıları.
Oyunları : Binnaz, Nikahta Keramet, Name.
Romanları : Göç, Üç Katlı Ev, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Beşik, Ocak…
Anıları : Portreler, Bizim Yokuş.


FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Faruk Nafiz, şiire aruzla başlamıştır. Hececi olarak bilindikten sonra da aruz vezniyle şiirler yazmıştır. Son şiirlerini hep aruzla yazmıştır. Her iki vezni de ustalıkla kullanmıştır.
Duygu ve düşünceyi bir arada işleyen şair, romantik ve realist hayatı anlatmıştır.
Anadolu’yu şiirlerine konu edinmiş, Anadolucu olarak anılmıştır.

Eserleri :
Şiir kitapları : Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Çoban Çeşmesi, Han Duvarları, Suda Halkalar.
Oyunları : Canavar, Özyurt, Yayla Kartalı.
Romanı : Yıldız Yağmuru.

ORHAN SEYFİ ORHON
Şiirlerini konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle yazmıştır. Aşk, tabiat, ayrılık gibi kişisel konuları işlemiştir.

Eserleri : Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler.


YEDİ MEŞALECİLER
1928’de Beş Hececiler’in gerçeklere dayanmayan “Memleket Edebiyatı” anlayışına karşı çıkan Yedi Meşaleciler “Yedi Meşale” adında ortak bir şiir kitabı çıkarmışlardır. İsimleri bu kitabın adından gelir. Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba ve Vasfi Mahir Kocatürk’ten oluşan Yedi Meşaleciler şu maksatla yola çıkmıştır:
1.        Edebiyatın öldüğünü savunanların yanıldıklarını ortaya koymak.
2.        Geçmişin mistik ve kişisel duygularının dar çerçevesini aşarak, konuları genişletmek.
3.        Anadolu’yu, Türk köyünü ve köylüsünü tanımadan masa başında uydurulan yapmacık köy edebiyatının karşısına çıkmak.
4.        Canlı, samimi ve daima yenilikçi olmak.
Bu büyük sözlerle yola çıkan genç sanatçılar başarılı olamamış, birçoğu bir süre sonra şiir yazmaktan vazgeçerek edebiyatın başka alanlarına yönelmişlerdir.

GARİPÇİLER(1.Yeni Şiir)

1940’larda eski şiir anlayışına karşı güçlü bir tepkiden doğan yenilikçi şiire “Garip Şiiri” denir. Bu akımın öncüsü Orhan Veli Kanık’tır. Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın ortaklaşa çıkardıkları Garip adlı şiir kitabından dolayı bu harekete Garip Akımı denilmiştir. 1.Yeni Şiir adıyla da bilinir.

Garip Şiirinin Temel Özellikleri Şunlardır :
1.            Şiir, duygu ve düşüncenin anlatılmamsını sınırlayan bütün bağlardan kurtarılmalıdır. Nazım biçimi, kafiye, vezin, söz sanatları gibi öğelere gerek yoktur.
2.        Anlatımda “Şairanelik” bırakılmalı, günlük konuşma dilinin doğallığına dayanılmalıdır.
3.        Şiir hayatın bütün anlarını ve tatlarını değerlendirmeli, insana yaşama sevinci verebilmelidir.
4.        Şiir her şeyi konu edinmeli, sıradan insanı anlatmalıdır.
5.        Eski şiir geleneğinden uzaklaşılmalıdır.
6.        Garipçiler, şiire politikayı sokmamışlardır.

II. YENİ ŞİİR ANLAYIŞI
1955’ten sonra ortaya çıkan yenilikçi şiir anlayışına II.Yeni Şiir denir. Buna “Soyut Şiir” adı da verilmektedir. II.Yeni Şiir, I.Yeni Şiir’in koru, cansız, hayal gücünden mahrum olduğu görüşünden hareket ederek ona tepki olarak doğmuştur.
II.Yeni Şiir’i benimseyen şairler: İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreyya, Ece Ayhan, Tevfik Akdağ, Sezai Karakoç, Kemal Özer, Özdemir İnce, Nihat Ziyalan vb. sayıları bir hayli kabarık olan bu anlayıştaki şairler 1960’lardan sonra başka anlayışlar doğrultusunda ürünler vermiştir.

II.Yeni Şiir’in Genel Özellikleri :
1.        Bu şiir, 1955’lerin politik şartlarında doğmuştur. Sanatçılar türlü baskılar altında kalmış, bu sebeple toplum meselelerinden kaçmışlardır.
2.        Varoluşçu felsefenin tesirinde kalan şairlerin yalnızlık, umutsuzluk gibi ruhi durumları şiire yansımıştır.
3.        Şiirde, anlama önem verilmemiş, biçim ön plana çıkarılmıştır. Anlam çoğu zaman anlamsızlığa kadar varmıştır.
4.        Sürrealizm’in tesiri görülür.
5.        Türkçenin cümle yapısını bozarak anlatımda karıştırma yapmışlardır.



HİSARCILAR
1940’tan sonra ortaya çıkan fikir ve sanat açısından Batı taklitçisi, duygudan mahrum, kötümser şiir anlayışına karşı çıkan bir topluluktur. Hisarcılar dilimizi fakirleştirdiği gerekçesiyle “Arı Dil” düşüncesine karşı çıkmışlardır.
1950 yılında çıkmaya başlayan “Hisar” dergisi çevresinde toplanan sanatçılar, “Sanatçı bağımsız olmalıdır, sanatçının dili yaşayan dildir, sanat milli olmalıdır.” gibi fikirleri savunmuşlardır. Mehmet Çınarlı, Bekir Sıtkı Erdoğan, Feyzi Halıcı, A.Nihat Asya, Munis Faik Ozansoy, Coşkun Ertepınar, Abdurrahim Karakoç gibi şairler toplulukta yer almıştır. Prof. Mehmet Kaplan, Tarık Buğra, Cemil Meriç gibi yazarlar derginin fikir cephesini oluşturmuşlardır.

CUMHURİYET DEVRİ SANATÇILARI


MEMDUH ŞEVKET ESENDAL(1883-1952)
Öyküleriyle tanınan yazar sade ve içten bir dille doğrudan hayatı gözler önüne sermiştir. Yazı dilini konuşma diline en iyi yaklaştıran yazarlardandır. Durum öykücüsü olarak tanınır.

Eserleri : Mendil Altında, Ev Ona Yakıştı, Otlakçı(öykü); Ayaşlı ve Kiracıları, Miras(roman)



ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR( 1888-1963)
Yapıtlarının ağırlık noktasını mutluluklarla geçmiş gençliği ve 20.yy başlarındaki rahat İstanbul yaşamları oluşturur.

Eserleri : Fahim Bey ve Biz, Çamlıcadaki Eniştemiz(roman); Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri(anı)



FALİH RIFKI ATAY(1894-1971)
Politik makale ve fıkraları yanında gezi yazıları ve anılarıyla da tanınır. Türkçeyi en duru ve en yalın bir anlatıma ulaştıran yazarlarımızdan biridir. Atatürk ile ilgili anılarını Çankaya adlı yapıtında toplamıştır.

Eserleri : Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Çankaya, Atatürk’ün Hatıraları, Babamız Atatürk(anı); Deniz Aşırı, Yeni Rusya, Bizim Akdeniz, Taymis Kıyıları, Tuna Kıyıları, Hind(gezi)



SAİT FAİK ABASIYANIK(1906-1954)
Bir İstanbul öykücüsüdür. Öykülerinde İstanbul içindeki gizli dramı bulup çıkardığı gibi doğayı, kırları, denizi, balıkçıları ve hayvanlarıyla yaşamı bölünmez bir bütün olarak gördü.

Eserleri:
Romanları: Bir takım İnsanlar, Kayıp Aranıyor.
Şiiri : Şimdi Sevişme Vakti.
Öyküleri: Semaver, Sarnıç, Son Kuşlar, Mahalle Kahvesi.


AHMET HAMDİ TANPINAR(1901-1962)
Hikaye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türünden eserler yazmıştır. En önemli yanı şairliğidir. Şiirlerinde temel unsurlar: musiki, his ve hayal. Ayrıca zaman da önemli bir unsurdur. Şiirlerini sade bir dille ve hece vezniyle yazmıştır. Şiirlerinin yanı sıra psikolojik hikaye, roman ve edebiyat incelemeleriyle de tanınır. Hikaye ve romanlarında toplumsal konuları işlemiştir.

Eserleri : Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste(roman); Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru(öykü); Beş Şehir(deneme), Edebiyat Üzerine Makaleler(inceleme); 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi(araştırma)
Huzur: Kültürlü ve sanat düşkünü olan Mümtaz ile Suat’ın, Nuran’a olan aşklarını ve toplumsal değerleri yansıtan bir romandır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Hayri İrdal’ın Halit Ayarcı’yla birlikte kurdukları Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü ve bu enstitünün etrafında cereyan eden olayları konu alır.



PEYAMİ SAFA(1899-1961)
İlk eserlerinde olaylara önem vermiş, daha sonraki eserlerinde ise olayları arka plana iterek psikolojik romanlara yönelmiştir. Kuvvetli bir üslubu vardır. I. Dünya Savaşı yıllarının toplum düzeni ve insanın ahlakı üzerindeki yıkıcı etkisi eserlerine konu olmuştur.

Eserleri: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar, Şimşek, Sözde Kızlar, Bir Tereddüdün Romanı.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu : Anı şeklinde yazılmış bir romandır. Yazarın kendi hayatıyla ilgili olduğu için otobiyografik özellik gösterir. On beş yaşında kemik hastalığı geçiren ve babası ölen bir çocuk, Erenköy’deki bir paşanın kızı Nüzhet’i sevmektedir. Ancak Dr. Ragıp’ın da onu sevmesi, çocuğun kıskançlık ve hastalığının ilerlemesine yol açar. Sonuçta başarılı bir psikolojik romandır.
Yalnızız: Yaşanan hayatın bunalımları işlenir. Samim, iflas eden dünya karşısında ideal bir dünya hayaliyle avunur. Samim’le ilişkisi olan Meral Avrupa’ya kaçarak rezil bir hayat yaşamak ister; fakat bunu başaramaz. İntiharı planlarken çıkan bir yangında ölür.
Matmazel Noraliya’nın Koltuğu: Pansiyonlarda yaşadığı olumsuzluklardan bıkan Ferit, Matmazel Noraliya adlı ölmüş bir kadının (asıl adı Nuriye olan Müslüman bir kadın) evini kiralar ve ruhuyla temasa geçer. Böylece kuruntularından uzaklaşarak arkadaşı Yahya Aziz’in de yardımıyla dini bir hayat yaşar.



HALİKARNAS BALIKÇISI(1886-1973)
Gerçek adı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Hikaye ve romancılığımızda deniz çığırını açan sanatçı bir hikayesinden dolayı Bodrum’a sürgüne gönderilmişı, yaşamının sonuna kadar orada yaşamıştır. Bodrum’un doğal güzelliklerinin, yeşilinin çoğalmasında emeği geçmiştir. Bütün yapıtlarında konu olarak denizi ve yaşamlarıyla denize bağlı olan insanların mücadelesini ele alır.

Eserleri : Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocuğu, Uluç Reis, Turgut Reis(roman); Mavi Sürgün(anı); Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada, Ege Kıyılarından(öykü)



AHMET KUTSİ TECER(1901-1967)
Milli ve halkçı bir sanat görüşüne bağlı olan sanatçı hece ölçüsünde yeni imkanlar arar. Halk edebiyatımızın eski ve yeni ustalarının tanınmasını sağlayan girişimlerde bulunur. Özgün, içten ve lirik bir söyleyişi vardır.

Eserleri : Şiirler(şiir); Köylü Temsilleri(inceleme); Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Bir Pazar Günü(oyun)




NECİP FAZIL KISAKÜREK(1905-1983)
Edebiyatın hemen her dalında eser veren sanatçının asıl ünü şairliğinden gelir. Sağlam bir dili ve güçlü bir tekniği olan şair şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştırmış, madde ve ruh problemlerini, iç alemin gizli duygu ve tutkularını dile getirmiştir.

Eserleri : Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi(şiir); Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey(oyun); Çöle İnen Nur(fıkra); Yılanlı Kuyudan, Babıali(anı)




ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI(1904-1946)
Gezip gördüğü yerleri bir ressam gözüyle şiirleştirerek Anadolu’nun pastoral güzelliklerini anlatmıştır. Sade bir dille ve hece ölçüsüyle yazan şair deniz özlemini dile getiren şiirleriyle tanınmıştır.

Eserleri : Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız Mermerleri(şiir)



NURULLAH ATAÇ(1898-1957)
Deneme ve eleştiri yazarıdır. Yazılarıyla Cumhuriyet sonrası edebiyatımızda yol gösterici oldu. Dilimizin arınması yolunda büyük çaba harcayarak, yeni bir düzyazı anlatımının doğmasına vesile olan örnekler verdi. Düzyazıda yaptığı çevirilerle Batı düşünce ve sanat akımlarının tanınıp yaygınlaşmasını sağladı. Devrik cümleleri yazı diline soktu.

Eserleri : (Deneme, inceleme ve eleştiri türlerinde yazdığı) Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Okuruma Mektuplar, Günce, Söz Arasında, Dergilerde



SUUT KEMAL YETKİN(1903-1980)
Deneme ve eleştirileriyle tanınır. Sanat, estetik, resim ve felsefe gibi konularda yazar.

Eserleri : Edebiyat Konuşmaları, Edebiyat Üzerine, Günlerin Götürdüğü, Şiir Üzerine Düşünceler(deneme)




ZİYA OSMAN SABA(1910-1957)
Şiirlerinde çocukluk özlemleri, yazgıya boyun eğiş, aile sevgisi, ölüm temalarını işlemiş bir şairimizdir.

Eserleri : Sebil ve Güvercinler, Nefes Almak(şiir); Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi(öykü)



CAHİT SITKI TARANCI(1910-1956)
Cumhuriyet dönemi şairlerimizdendir. Biçim kaygısını ön planda tuttuğu şiirlerinde yaşamanın ve aşkın güzelliğini anlatmıştır. Ölüm teması şiirlerinde ayrı bir yer tutar. Türkçeyi bütün tatlılık ve anlatım gücüyle şiire geçirmiştir.

Eserleri:
Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası.




AHMET MUHİP DIRANAS(1908-1980)
Sembolizm’in etkisindedir. Dili yalın ve etkilidir. Hayal kurma ve sınırları aşmanın mutluluğunu vererek, güzelliklere ve iyiliklere yönelmeyi amaçlar. Şekil ve ahengi, duyguları uyandırmak için kullanır. Fahriye Abla şiiriyle tanınır.

Eserleri : Şiirler, O Böyle İstemezdi, Gölgeler(oyun)



ORHAN VELİ KANIK(1914-1950)
Garip akımını oluşturan üç şairden biridir. Şiirde ölçü, uyak, şekil ve konu sınırlamasını kaldıran şairdir. Hayatın her olayını ve hayattaki her şeyi konu olarak seçmiştir. Özentisiz bir anlatımı vardır. Dili sadedir. Türkçeyi güzel ve ustaca kullanır. Şiirlerinde gerçek toplumu ve toplumun aksayan yönlerini de belirtir. Garip adlı kitabında sanat ilkelerini belirtmiş ve uygulamıştır.

Eserleri : Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı(şiir); Nasrettin Hoca Hikayeleri, La FontaineMasalları(çeviri).



MELİH CEVDET ANDAY(1915-…)
Memurluk, öğretmenlik, gazetecilik gibi meslekler yapan sanatçı Garip akımının üç öncüsünden biridir. Fıkra, makale, deneme, çeviri, gezi, roman, tiyatro gibi türlerden yazan ve Yunan mitolojisini çok iyi bilen sanatçı en çok şiiri önemsemiştir.

Eserleri :
Şiirleri : Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Kolları Bağlı Odysseus, Teknenin Ölümü.
Denemeleri : Doğu-Batı, Dilimiz Üstüne Konuşmalar, Paris Yazıları.
Oyunları : İçerdekiler, Mikado’nun Çöpleri.
Romanları : Gizli Emir, İsa’nın Güncesi, Aylaklar.



OKTAY RIFAT HOROZCU(1914-1988)
Garipçi şairlerden olan Oktay Rıfat, şiirlerinde sürekli bir değişimin, başkalığın peşindedir. Sürrealist akımların etkisiyle dünyaya yaklaşır, sözcüklerle resim çizer. Günlük konuşmalara, halk söyleyişi ve deyimlere bolca yer veren şairin anlatımı mecazlarla yüklüdür.

Eserleri : Yaşayıp Ölmek, Güzelleme, Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler, Elleri Var Özgürlüğün(şiir); Kadınlar Arasında, Birtakım İnsanlar(oyun)



ATTİLA İLHAN(1925-2007)
Adını 1946’da yapılan bir şiir yarışmasında “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı ikinci olan şiiriyle duyuran Attila İlhan, toplumsal gerçekçi bir şairimizdir. Şiiri barış, özgürlük, insan sevgisi gibi toplumsal konulardan; yalnızlık, mutsuzluk, aşk, ölüm gibi bireysele uzanan bir çizgi izler. Şiirlerinin yanında romanları ve düşünce yazıları da vardır.

Eserleri : Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün(şiir); Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez, Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Fena Halde Leman, Dersaadet’te Sabah Ezanları(roman)



FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA(1914-….)
Şiire hece ölçüsüyle başladı. Sonraki şiirlerinde serbest şiiri benimsedi. Hemen her konuya eğilen usta bir şairdir. Sanat yaşamının iki dönemi vardır. İlk döneminde şiirlerini büyük bir hayal gücü, zengin bir imge örgüsüyle yazmış, ikinci döneminde ise titiz bir dil ve kendine özgü anlatımıyla karşımıza çıkmıştır. Anadolu’nun sorunları ve tarihsel konuları işlemiştir.

Eserleri : Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Çakırın Destanı, Üç Şehitler Destanı, Türk Olmak, Yedi Memetler(şiir)



ARİF NİHAT ASYA(1904-1957)
Bayrak şairi olarak bilinir. Heceyi, aruzu ve serbest ölçüyü kullanan şair din, kahramanlık duygusu ve milli konuları belirgin bir biçimde işlemiştir. Dil estetiğine önem verir, sade bir dille yazar.

Eserleri : Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, Rubaiyyat-ı Arif, Kubbe-i Hadra, Kökler ve Dallar, Dualar ve Aminler(şiir)




BEHÇET NECATİGİL(1916-1979)
Kendine özgü bir dünyanın tasarlanmaz derinliklerinde hem günlük hayattan gelen, hem toplumsal bilinçten doğan acıları, düşünceleri, sevgileri, korkuları dile getirir.

Eserleri : Kapalı Çarşı, Evler, Arada, İki Başına Yürümek, Çevre, Eski Toprak, Divançe(şiir); Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Edebiyatımızda Yazarlar Sözlüğü(inceleme).



CAHİT KÜLEBİ(1917-….)
Günümüz şairlerindendir. Anadolu insanının çileli yaşamını, doğayla ve toplumla olan ilişkilerini konu edinmiştir. Dili yalındır. Halk şiiri kaynaklarından yararlanmıştır.

Eserleri : Adamın Biri, Rüzgar, Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda, Yeşeren Otlar(şiir)




NECATİ CUMALI(1921-….)
Günümüz şair ve yazarlarındandır. Şiirlerinde yaşama sevinci, aşk, sevgi vb. konuları işleyen sanatçı öykü ve romanlarında Anadolu insanının sorunlarına eğilir.

Eserleri : Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin Şarkıları, Güzel Aydınlık, Tütün Zamanı, Zeliş, Acı Tütün, Yalnız Kadın, Susuz Yaz, Makedonya(şiir)



TARIK BUĞRA(1918-….)
Son dönem edebiyatımızın önemli isimlerinden biri olan sanatçı öykü, roman, tiyatro, fıkra vb. gibi türlerde eserler vermiştir. Sanat insanı yüceltmeyi amaçlamalıdır, görüşüyle yazan sanatçı kişi ve olayları derinlemesine incelemiş, psikolojik öğelere yer vermiştir. Kurtuluş Savaşı dönemini anlatan Küçük Ağa adlı romanıyla tanınır.

Eserleri : Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Firavun İmanı, Osmancık, Yağmur Beklerken, Gençliğim Eyvah, İbişin Rüyası, Dönemeçte(roman); Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Siyah Kehribar(öykü); Ayakta Durmak İstiyorum(oyun).



HALDUN TANER(1916-1986)
Oyun ve öykü yazarıdır. Başarılı eserleriyle ödüller kazandı. Doğal, yalın ve duru bir anlatımı vardır. Keşanlı Ali Destanı adlı eseri Türk tiyatrosunda epik tiyatro türünün ilk örneği sayılır. Güncel olayları konu alan siyasal ve toplumsal taşlamanın ağır bastığı oyunlar yazdı.

Eserleri : Yaşasın Demokrasi, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, Ayışığında, Konçinalar(öykü), Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım(oyun)



KEMAL TAHİR(1910-1973)
Konularını Çankırı, Çorum dolaylarından, cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden alan romanlarında, köyü ve köylü sorunlarını işleyen sanatçı, Osmanlı sosyal hayatı ve devlet yapısı üzerinde durmuş, romanlarının çoğunda bu konudaki görüşlerini dile getirmiştir.

Eserleri : Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Sağırdere, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Yediçınar Yaylası, Köyün Kamburu, Esir Şehrin Mahpusu, Kelleci Memet, Bozkırdaki Çekirdek, Kurt Kanunu(roman)



YAŞAR KEMAL(1922-….)
Asıl adı Kemal Sadık Göğçeli’dir. Bazı uluslar arası ödüller alan sanatçı Nobel ödülüne aday gösterildi. Hemen hemen her romanında Çukurova’yı konu edinerek toplumsal çelişki ve çatışmaları, bunların insan hayatına yansıyışlarını anlattı. Doğa-insan ilişkilerini, insanı insan yapan tutkuları, korkuları, düşleri şiirsel bir anlatımla sergiledi. Doğa tutkusunun yanı sıra anlatımındaki destansılık da romanlarının başlıca özelliğidir.

Eserleri : Sarı Sıcak(öykü); Teneke, İnce Memed, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf, Yılanı Öldürseler(roman); Bu Diyar Baştan Başa, Peri Bacaları(röportaj)


ORHAN KEMAL(1914-1970)
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. Otobiyografik özellikler taşıyan romanlarında, Adana’daki işçi çevresini, göçmen mahallelerinin insanlarını gerçekçi bir tutumla anlattı. Sanayileşen Türkiye’nin toplumsal yapısını, işçi-işveren ilişkilerini, büyük kente gelen gurbetçilerin serüvenini, geçim kavgasını, küçük insanın dünyası çerçevesinde yansıttı.

Eserleri : Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı, 72.Koğuş, Grev(öykü); Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları(roman)

1 Kasım 2015 Pazar

Root Nedir? Nasıl Root Atabiliriz?




Android telefonlara kolay root atma en alttaki videoda gösterilmiştir.
Root nedir bir bakalım

Root nedir?

Root kelimesine günümüzde 2 konuda çok rastlamaktayız. Birincisi linux tabanlı işletim sistemlerinde, ikincisiyse android işletim sistemli akıllı telefonlarda. Root, tam yetkili kullanıcı yani yönetici demektir. windows işletim sistemlerindeki administrator kavramıyla eş anlamlı bir kelimedir.
Bilinçi kullanıcıysanız root olarak işlemler yapabilirsiniz fakat acemi kullanıcıysanız bunu önermiyoruz. Geri dönüşü olmayan değişikliklere yol açabilirsiniz. Hem Linux işletim sistemlerinde hemde android işletim sistemli akıllı cep telefonlarında varsayılan olarak root değilsinizdir. Çeşitli işlemlerden sonra root yetkisine kavuşabilmektesiniz.
Telefonunuza root erişimi sağlamak da (“getting root”, “rooting”) işletim sistemini modifiye edilerek size bu “root” kullanıcısının haklarını vermek, böylece sistem üzerinde tam kontrol hakkı tanımaktır. Bunu da sisteme su (superuser) programını yükleyerek isteyen programlara bu yetkiyi tanıyarak gerçekleştirir. Bu sayede telefonunuz üzerinde gelen gereksiz programlardan kurtulmaya tutun da, hosts dosyasını değiştirmek, hatta telefonunuza başka bir ROM yüklemeye kadar root olmadan yapamayacağınız bir çok işlemi yapmanızı sağlamakta.

Akıllı telefonlarda root işlemi yararları nedir?

1- Sistem üzerinde tam kontrol.
2- Yeni bir recovery imajı yükleme ve sistem yedeği alma.
3- Değişik rom’lar yükleme.
4- Değişik kernel (Çekirdekler)’ler yükleme.
5- Root Erişimi gerektiren uygulamaları çalıştırma.

Linux işletim sisteminde root olmanın avantajları nedir?

1- İşletim sistemi üzerinde tam yetkili olursunuz.
2- İstediğini programı yükleyebilirsiniz.
3- İşletim sisteminde istediğiniz değişiklikleri yapabilirsiniz.
4- Güncellemeleri gerçekleştirebilirsiniz.
5- Çeşitli komutları sadece root yetkisi ile çalıştırabilirsiniz.
6- Diğer kullanıcılar üzerindede yetkili olursunuz.
7- Servisler kurabilir bunları çalıştırabilir yada durdurabilirsiniz.

Android işletim sistemli akıllı telefonlar kaç şekilde root yapılır?

1- Cihaza odin ile insecure kernel flaşlayıp SuperOneClick programı ile root yapılabilir.
2- Cihazınıza uygun olan bir custom kerneli (cf-root, siyah kernel vb.) odin ile flaşlayarak.
3- Odin ile cwm recovery flaşlayarak buradan root içeren(hemen hemen hepsi root içerir) bir custom rom yükleyerek.
4- DoomLord Root yöntemiyle (Her model ve sürümde çalışmayabilir).

Android işletim sistemli akıllı telefonlar'da root nasıl kaldırılır?

Root kaldırmanın en basit yolu tekrardan telefonunuza firmware yüklemektir. Herhangi bir versiyon firmware yüklediğiniz taktirde root kaldırılmış olacaktır. Diğer bir yöntem ise SuperOneClick isimli programından normal root yapıyormuş gibi cihazı bağlayıp sadece Unroot butonuna basmaktır.

Kaynak:Nedir.com